Translate

31 Ekim 2009 Cumartesi

İSLAM'IN ŞARTLARI




Hz. Peygamber'in hadisinde belirtilen beş temel ibadet. Resulullah şöyle buyurur: "İslâm, beş şey üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmek; namaz kılmak; zekât vermek, Kâ'be'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak" (Buhârî, İmân, 1, 2; Müslîm, İmân, 19, 22; Tirmizi, İmân, 3; Nesâî, İmân, 13).

l) Allah'a ve elçisi Muhammed (s.a.s)'e imam açığa vurmak. Allah'a ve Hz. Muhammed'i içine alan bütün peygamberlere inanmak ayrıca imanın şartlarındandır. İman esasları dışa açıklanmaksızın kalbde gizli olarak kalabilirken, İslâm'ın şartları, kişinin toplum içinde İslâm'a mensup olduğunu gösteren ve açığa vuruları davranışlarıdır. İman esaslarına inanan kimseye "mümin"; İslâm'ın şartlarına uyan kimseye de "müslüman" denir. İlk müslümanlar Mekke'de sayıları belirli bir miktara ulaşınca gizliliği kaldırıp, dinlerini açığa vurmuşlardır.

2) Namaz sözlükte dua anlamındadır. Bir terim olarak, özel rükün ve şartları bulunan bir ibadet şeklidir. Mekke'de Hz. Muhammed'in Peygamberliğinin on birinci yılında beş vakit olarak farz kılınmıştır. Bundan önce de namaz ibadeti vardı, fakat böyle düzenli ve vakitli değildi. Namaz; Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sâbittir.

Kur'an-ı Kerîm'in bir çok yerinde "Namazı kılınız, zekâtı veriniz" diye emredilmiştir. Bir ayette de "Bütün namazları ve orta namazı muhafaza ediniz"(el-Bakara, 2/238) buyurulur. Bu ayet, ortası olan en az çoğul sayısı beş olduğu için beş vakit namaza işaret etmektedir. Sabah ile öğle bir yanda, akşamla yatsı bir yanda kabul edilirse bunların ortası ikindi namazı olur.

Hz. Peygamber, Muâz b. Cebel'i Yemen'e Vâli olarak gönderirken ona şöyle demiştir: "Sen, kitap sahihi olan bir topluma gidiyorsun. Onları önce Allah'a kulluk etmeğe davet et. Allah'ı tanırlarsa Allah'ın onlara gecede gündüzde beş vakit namazı farz kıldığını söyle..." (Buhârî, Zekât, 41, 63, Meğâzî, 60; Tevhîd, 1; Nesâî, Zekât, 1; Dârimî, Zekât, 1).

Namaz mü'mini günahlardan arındırır, ruhu temizleyip kemale ulaştırır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Sizden birinizin kapısı önünden bir ırmak geçse, günde beş defa o ırmakta yıkansa bedeninde kir kalır mı ? Kalmaz. İşte su nasıl kiri giderirse, namaz da günahları öyle giderir" (İbn Mâce, İkâme, 193; Ahmed b. Hanbel, I, 72; Müslim, Mesâcid, 51).

Bir kimseye namazın farz olması için, müslüman, akıllı ve ergin olması, ayrıca kadınların hayız veya nifas (lohusalık) hallerinde bulunmamaları gerekir (geniş bilgi için bk. "Namaz" mad.).

3) Oruç, sözlükte; iş yapmaktan, söz söylemekten geri durmak demektir. Bir terim olarak ise, tan yeri ağarmasından güneşin batmasına kadar yeme, içme ve cinsî münasebet gibi şeylerden kaçınmaktır. Oruç tutmaya imsâk; oruç açmaya ise iftâr denir.

Orucun farz oluşu, Kitap, Sünnet ve İcmâ delilleri ile sabittir. Kur'an'da; "Ey iman edenler, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi, size de oruç farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız" (el-Bakara, 2/184) buyurulur. Akıllı ve ergin her müslümana oruç farzdır. Ancak hayız ve nifas halindeki kadınlarla hastalar orucu daha sonra kaza ederler. Yolcular da orucu kazaya bırakabilir.

Ramazan orucunun edası da kazası da farz olduğu gibi; zıhâr, adam öldürme ve yemin gibi keffaret oruçları da farzdır. Başlanıp bozulmuş olan nafile orucun kazası, nezredilen itikâf orucu vacibtir. Aşûra orucu, yani muharremin dokuz on ve onbirinci günleri oruç tutmak sünnettir. Her ayın üç gününde oruç tutmak mendup olduğu gibi, Zilhiccenin dokuzuncu günü ile pazartesi ve perşembe günleri ve Şevvâl ayında altı gün oruç tutmak da menduptur. Bunların dışında kerâhet olmayan günlerde oruç tutmak nafiledir. Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban bayramının dört gününde oruç tutmak, Allah'ın verdiği ziyafetten yüz çevirmek anlamına geldiğinden tahrîmen (harama yakın) mekruhtur (bk. "Oruç" mad.).

4) Zekât. Sözlükte, temizleme, büyüme ve artma anlamına gelir. Bir terim olarak ise; belirli bir malı, zekât alabilecek bir kimseye temlik etmek (vermek)tir.

Zekât belirli miktar olarak Hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır. Farz oluşu, kitap, Sünnet ve icmâ ile sâbittir. Kur'an-ı Kerîm'de "Zekâtı veriniz" (el-Bakara, 2/43); "Onların mallarında dilencinin ve yoksulun bir payı vardır" (el-Meâric, 25) buyurulur. Bu konuda pek çok hadis olduğu gibi, ümmet zekâtın farz oluşunda görüş birliği içindedir. Bir kimsenin zekâtla yükümlü olması için, müslüman, akıllı, ergin olması borcundan ve temel ihtiyaçlarından başka, alışverişle veya doğurmakla artmaya müsait, nisap miktarı yıllanmış mala sahip bulunması gerekir.

Çocuklara, akıl hastasına ve bunağa zekât gerekmez. Ancak Hanefîler dışındaki diğer İslâm hukukçularına göre bunlara da zekât gerekir. Bunların zekâtını, velileri, kendi mallarından alıp verirler.

Nisap, zekâtın farz olması için şerîatın tanıdığı mal miktarıdır. Bu, altında 96, gümüşte ise 560 gramdır. Nakit para ve ticaret mallarında nisap, bu ikisinden yoksulun yararına olacak olan birisiyle ölçülür. Altın, gümüş, nakit para ve ticaret malları kırkta bir zekâta tabidir.

Ateşte eriyen madenlerin zekâtı beşte birdir. Bunlardan alman zekât; "Biliniz ki aldığınız herhangi bir ganimetin beşte biri mutlaka Allah'a, Resulu'ne, hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolculara aittir..." (el-Enfâl, 8/41) ayetinde sayıları yerlere verilir. Beşte biri çıktıktan sonra geri kalan beşte dördü bulana aittir. Zift. petrol gibi sıvı madenlerin kendilerine değil, gelirlerine zekât düşer. Kireç, alçı, yakut ve elmas gibi erimeyen madenlere zekât gerekmez. (Buhârı, Zekât, 55; Müslim, Zekât, 8; Ebû Dâvûd, Zekât, 5, 12; Tirmizî, Zekât, 14; Nesâî, Zekât, 25).

Ekin ve meyvelerin zekâtı "Hasat zamanı onun hakkını verin" (el-En'âm, 8/141) ayeti ve Hz. Peygamber'in;"Gökyüzünün suladığı şeylerde onda bir (öşür); kova ve dolapla sulanan şeylerde ise yirmide bir zekât vardır" hadisi ile farz kılınmıştır. Ancak bu yükümlülük için arazinin öşür arazisi nev'inden olması gerekir.

Deve, sığır, manda, koyun ve keçiye de İslâm'ın belirlediği ölçülere göre zekât gerekir (bk. "Zekat" mad.).

5) Hac. Sözlükte; saygı gösterilen yere gitmek, bir terim olarak ise; hac mevsiminde, ihramlı olarak Ka'be'yi Muazzama'yı ziyaret etmek, Arafat'ta durmak ve diğer hac ibadetlerini yapmak demektir.

Hac ibadetinin farz oluşu da Kitap, Sünnet ve icmâ delilleriyle sabittir. Ayette şöyle buyurulur: "Yoluna gücü yeten herkesin, o Ev'i hac etmesi, insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır" (Âlu İmrân, 97). Allah elçisi "Hac sırasında yapılacak ibadetlerinizi benden alınız" (Ahmed b. Hanbel, 111, 318, 366) buyurarak söz ve fiilleriyle haccın yapılış şeklini göstermiştir.

Hac münâsebetiyle dünyanın her yerinden Hicaz'da bir araya gelen müslümanlar, dilleri, renkleri örf ve âdetleri ayrı bile olsa, aynı inanç ve ideal etrafında kaynaşırlar; birbirini incitmeden, hayvanlara, hatta bitkilere bile zarar vermeden en yüce duygular içinde ibadetlerini yaparlar. Herkes elbiselerini çıkarıp iki parça havlu ile ihrama girer; böylece zenginlik, yoksulluk, soy sop kalkar, tam bir eşitlik meydana gelir. Bu ibadeti samimiyetle yapıp dönen müslüman anasından yeni doğmuş gibi günahlarından arınır. Allah Resulu şöyle buyurmuştur: "Haccedip de cinsi münasebet ve buna yol açan şeyleri yapmayan, fısk-u fücur işlemeyen kimse, anasından yeni doğduğu gündeki gibi (günahlardan temizlenmiş olarak) döner" (Buhârı, Muhsar, 9, 10; Nesâî, hac, 4; İbn Mâce, Menâsik, 3; Ahmet b. Hanbel, II, 229, 410, 494).

Bir kimseye haccın farz olması için bu kimsenin müslüman, akıllı, ergin, hür, yeterli vakte sahip, sağlıklı, gidişgeliş süresi içinde yol masrafı ile kendisinin ve aile fertlerinin geçiminin temin edilmiş olması gereklidir. Yapılacak haccın sahih olması için, ihramlı olarak Arafat'ta vakfe ve Kâbe'yi tavaf etmek lâzımdır (bk. "Hac" mad.).

7 yorum:

ŞAİRANE dedi ki...

Sevgili arkadaşım,

Uzun bir aradan sonra yeniden sizlerle birlikte olmak, yeni paylaşımlarda bulunmak inanın çok güzel. Hepinizi çok özledim inanın. Yokluğumda değerli mesajlarınızla beni ve bloğumu yalnız bırakmadığınız için sonsuz ve yürekten teşekkürlerimi gönderiyorum.
Bildiğiniz gibi babama mide ca teşhisi konulmuştu. Konulduktan sonra hiçbir şey yiyip içemedi. Yapılan endoskopi sonucunda boğazı da tahriş oldu. 03 Ekim tarihinde acile kaldırdık ve akşama kadar serum takıldı. Ardından 05 Ekim günü onkoloji servisine yatışı yapıldı. Orada yaklaşık on gün kadar kaldık ve ben de yıllık iznime denk geldiği için babamla birlikte kaldık. Sonrada onkoloji deki hocamızla cerrahideki hocamız aralarında yaptıkları görüşmeler neticesinde babamın midesine pec takılmasına karar verdiler yani şu an babamın midesinde bir tüp var beslenmesini sağlayan. Ancak bizi mutlu eden ağızdan da yavaş yavaş yiyor olması. Ve bu bir aylık süre içinde gittiğinden çok daha iyi olmasından dolayı ailecek mutluyuz elbette. Bugünden itibaren oral yolla kemoterapi ilaçlarına yeniden başladık. İnşallah Allah’ımın izniyle de bu süreçleri de kolaylıkla atlatacağız. Yalnız şunu da öğrendim ki bu tür hastalıklarda moral en büyük ilaç. Şu an babamı daha huzurlu görmek dünyalara bedel.

İşte sevgili arkadaşım. Kendi sorunlarımızla başınızı ağrıttıysam eğer özür dilerim ancak sizlerle aramızda kurulan öyle güzel bir diyalog oluştu ki sanki anlatsam yüküm bir kat daha azalacak gibi geliyor. Tekrar tekrar teşekkür ediyorum ilginize, etmiş olduğunuz dualarınıza.
Sizleri ve tüm sevdiklerinizi Allah’ıma emanet ediyorum, Allah her türlü kazadan beladan ve hastalıklardan korusun diyorum. Sevdiklerinizle birlikte sağlıklı ve mutlu günler diliyor, kucak dolusu yürekten sevgilerimi gönderiyorum.
Kendinize çok iyi bakın benim çok değerli arkadaşım…


Mehp@re

CPI-BRASIL.COM dedi ki...

My friend, CONGRATULATIONS! VISITING YOUR BLOG.

cpibasil@yahoo.com.br dedi ki...

VISITNIG YOU BLOG.

Şükrü Yılmaz dedi ki...

Sevgili Kardeşim Neslihan Sönmez
Günaydın Hayırlı Günler Yeni Haftanın sizlere güzellikler getirmesini dilerim.Sevgiyle Saygıyla vede Sağlıkla Mutlu Esen Kalın.Saygılarımla http://sukruyilmaz.net/img/gunaydin2.jpg

Şükrü YILMAZ
Antakya-HATAY

http://sukruyilmaz.com
http://sukruyilmaz.net

SÜVARİ

Şu bakır zirvelerin ardından
Bir süvârî geliyor kan rengi.
Başlıyor şimdi melûl akşamda
Son ışıklarla bulutlar cengi!

Bir bakır tasta alev şimdi havuz,
Suya saplandı kızıl mızraklar.
Açılıp kıvrılarak göklerde
Uçuyor parçalanan bayraklar!

Alıntı:Ahmet Haşim
http://www.siirdefteri.com/?sayfa=siir&siir_id=5163

Şükrü Yılmaz dedi ki...

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
Sevgili Kardeşim Neslihan Sönmez
Büyük İnsan, Vatanımızın Kurtarıcısı ve Kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK...seni saygı, şükran ve rahmetle anıyoruz. Ruhun Şad Olsun... http://sukruyilmaz.net/img/Ataturk.pdf

Şükrü YILMAZ
Antakya-HATAY

http://sukruyilmaz.com
http://sukruyilmaz.net

DOĞUM GÜNÜ ON KASIM

Yedi düvel paylaşırken vatanımızı;
Savaşmaya değil,
Ölmeye sevk etmişti Ata'm,
Ordularımızı!..

Açık alınla çıkınca her savaştan
Ve
Kurtarınca her türlü düşmandan,
Yeniden kurmuştu dünyamızı.

Aaah ! o gün...
O gün on Kasım olmasaydı.
Kararmasaydı karın rengi.
Bulutlar ağlamasa,
Güneş tutulmasa,
Donmasa,durmasaydı yaşam,
Yaptıklarıyla asla yetinmeyecekti Ata'm.

Bizi kimler alıştırdı ağlamaya?
Kimler topluyor göz yaşımızı havuzlarında?
Surlar dikilmiş,
Setler çekilmiş aydınlanmamızın önüne.
Boğulur da
Susarız zifiri karanlıklarda.

Gitmedi ki
Geri gelsin Mustafa Kemal.
Yüreğimizdedir hepimizin.
Yeter ki izinden gidelim.
Yeter ki on Kasımı,
Atatürk'ün ölüm günü değil,
Atatürkçülüğün
Doğum günü ilan edelim.

Alıntı:Abidin Tatar
http://www.siirkolik.com/siirler/91482-dogum-gunu-on-kasim.asp

ahmed dedi ki...

Dudağı tebessüm bilmeyenlerin yüzünü güldür..











Ey rahmeti sonsuz Rabbim!
Bizler Senin kapının bendeleri ve bu uğurda dünya ve ukbadan geçmeye kararlı sadık kulların olarak bugüne kadar kimseye secde edip kul olmadık.
Derdimizi Senden başkasına açmadık.
Açtıksa da bin tövbe diyerek dönüp dergahına sığındık.
Bu kapıdan ayrılmayanların kadehlerini muhabbetinle doldur ve asırlardan beri dudağı tebessüm bilmeyenlerin yüzünü güldür.






selam ve dua ile Neslihan kardeşim

Ahmadsyah dedi ki...

Teşekkürler arkadaşlar